Perşembe, Aralık 26, 2024
No menu items!
Alevilik - BektaşilikGülbang-DuaALEVİ-BEKTAŞİ İNANÇ DAİRESİNDE GÜLBANK

ALEVİ-BEKTAŞİ İNANÇ DAİRESİNDE GÜLBANK

İşlevsel açıdan dua metni olma özelliği gösterdiğine dikkat çektiğimiz gülbanklar, Türk tasavvuf evreninin çeşitli şubelerinde iyi dilek bildirme, kut paylaşma, kutsama, Tanrı’ya istek ve dileklerin ulaştırılmasını sağlama amacıyla tanzim edilen ve ritüelik akışa yön verme özelliği gösteren metinlerdir. Oldukça geniş bir coğrafyada yayılım göstermesi, ritüel yapılarındaki sistemli inşa ve devamlılık, gülbankların ritüel evreni içerisindeki işlevselliği gibi hususiyetler dolayısıyla, gülbank sözcüğünün birlikte anıldığı temel inanç sistemi, Alevi-Bektaşiliktir. Söz konusu inanç sistemi bağlamında gülbankların yeri ve önemine temas edebilmek için öncelikle Alevi-Bektaşi inanç evreninin doğru anlaşılması gerekmektedir. Bu doğrultuda, ilk olarak inanç sistemini biçimlendiren unsurlar çeşitli boyutlarıyla ele alınacak, ardından ibadet yaşantısına temas edilerek temel dua türleri belirtilecektir. Daha sonra ele alınacak hususlar, Alevi- Bektaşi ritüelleri ve bu ritüel bağlamlarında inanç önderlerinin gülbankları hangi aşamalarda, ne tür ihtiyaçlara karşılık icra ettiği olacak; bu tespitlerden hareketle de tahlile hazır hale getirmek maksadıyla gülbanklar, ritüel odaklı tasnif edileceklerdir
2.1. Alevi-Bektaşi İnanç Sistemini Biçimlendiren Unsurlar
Alevi-Bektaşi inanç sistemi, İslam öncesi eski inançların ve kabilevî geleneklerin etkisi altında oluşan, yarı göçebe yahut konargöçer kesimin inancı olarak neşet etmiş ve Ahmet Yesevi gibi büyük halk sufilerinin etkisiyle gelişip yayılmış bir tür “halk Müslümanlığı”na tekabül eder. Bu Müslümanlık anlayışı, mitolojik ve geleneksel unsurları da bünyesinde barındıran, evliya kültü merkezli bir Müslümanlıktır. Temelinin Ahmed Yesevi ve benzeri Türk sufileri tarafından atıldığı bu inanç sistemi, zaman ve mekân içerisinde yeni etkiler ve katkılarla Anadolu’ya kadar gelmiş, Selçuklular ile Anadolu’yu İslamlaştırmış ve Anadolu’dan da Osmanlı fetihleriyle Balkanlar’a çıkmış, günümüze dek ulaşmıştır (Ocak, 2016: 72). Alevi- Bektaşi inancı, çok sayıda inanç ve kültür unsurunun harmanlanmasından müteşekkil bir yapı arz eder. Dolayısıyla, homojen bir inanç sistemi değildir. Bu da yapısının anlaşılması noktasında, birçok etkenin bir arada değerlendirilmesini zorunlu kılar. Alevi-Bektaşi inanç sistemini biçimlendiren başlıca faktörler: Parçası olduğu din olan İslamiyet’in doğuş dönemlerinden gelen faktörler, tasavvuftan gelen faktörler ve İslam öncesinden gelen faktörlerdir (Soyyer, 1996: 84).
“Alevi” adlandırması, onlarca alt grubu ifade eden şemsiye bir kavram olma özelliği gösterir. Çok geniş bir coğrafyaya yayılan ve tarihî arka plana sahip bir inanç zümresi olma özelliği gösteren Alevi-Bektaşi inanç sistemi ile ilgili çeşitli araştırmacılar tarafından ortaya konulan tanımlar daha çok, “kültür”, “gelenek” yahut “mezhep” kavramları üzerine inşa edilmiştir. “Alevi” adlandırması, 19. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanmış ve Osmanlı arşiv kayıtlarında “Alevi” sözcüğünün geçtiği 2 Eylül 1826 tarihli belge, A. Yılmaz Soyyer tarafından akademik hayata tanıtılmıştır. Bu tarihten önce, Alevi terimi ile Hz. Ali’nin soyundan gelen seyyid ve şerifler yahut silsilesi Hz. Ali’ye dayanan tarikatler kastedilmiştir. Yazılı kaynaklar bağlamında yakın döneme ait bir terim olan Alevilik, sözlü gelenek bağlamındaki anlatmalara bağlı olarak 14. asır öncesine dek götürülebilir. “Alevi” adlandırması, tarihî süreçte anlam kaymasına uğramış ve bu adlandırma ile kastedilen zümre zaman içerisinde değişmiştir (Ersal, 2016a: 9-14).
Alevi-Bektaşi inancında, zahirî ve bâtıni yönü olduğuna inanılan Kur’an’ın bâtın ilminin Hz. Ali’den kendi soyu olan On İki İmamlara, oradan da bu soydan gelen velilere ve ariflere aktarıldığı görüşü hâkimdir. Hz. Ali, gayb ilminin emanetçisi olarak bilinir; bu emanetin onun nesli tarafından korunduğuna ve ilim ehlinin de belirli ölçüde bu ilme vâkıf olduğuna inanılır. Alevi-Bektaşi mürşitleri, pirleri ve ozanları, bu bâtıni yorumun sürdürücüsü konumundadır (Bal, 2014: 73, 74). Alevi-Bektaşi inancının merkezinde insan yer alır. Buna bağlı olarak teolojik yapı içerisinde, insanı merkeze alarak âlemi ve Tanrı’yı açıklamak, bu şekilde anlamlandırmak söz konusudur. Alevi- Bektaşi inancına göre, Kur’an-ı Kerim’in amacı da insanın ahlaki değerler geliştirmek suretiyle dünya hayatında mutlu olabilmesini sağlamaktır. Alevi-Bektaşi inanç sistemi uyarınca: “Kendi arşına istiva etmiş bir Tanrı, sadece bir iman nesnesi olarak var olacak; olgun insanı yaratmanın bir modeli olarak var olmayacaktır. İnsanın merkezde olduğu bir düşünce açısından ise Tanrı, eylemleri ile olgun insanın eşsiz bir modelidir. O’nun bir model olarak yeryüzüne indirilmesi, ontik anlamda bir iniş değil, ancak ve ancak ahlaki anlamda bir iniştir.” (Yar, 2016: 193).
Temelde, bir doğal grubun dinî tutumunu belirleyen iki etken vardır. Bunlar: bilinmeyenin yahut kutsalın karakteristik kolektif veya kişisel tecrübesi ile geleneğin etkisidir (Wach, 1964: 56’dan akt. Soyyer, 1996: 82). Alevi-Bektaşi inanç sistemi, biçimlenmesinde çok sayıda unsurun rol aldığı senkretik bir yapı arz eder. Bu yapının doğru anlaşılması noktasında bileşenlerinin gelenek yapısı odaklı incelenmesi elzemdir. Bu sayede, inanç odaklı kolektif deneyimlerin anlaşılması ve ritüelik evrenin kavranması mümkün olacaktır. Bu noktada, söz konusu inanç evreninin biçimlenmesinde pay sahibi olan unsurların tamamını ele almak çalışmamızın sınırlıklarını aşacağından, ortodoksi yapıdan ayrıldığı, ayırt edici temel hususiyetlerin üzerinde durmakla yetineceğiz.
Alevi-Bektaşi inanç dairesinin içeriğini tayin eden unsurlar; teolojik, sosyal ve kültürel boyutları ile ayrı ayrı ele alınması gereken kavramlardır. İnanç yapısının şekillenmesinde etkili olan teolojik unsurlar: Hak, Muhammed, Ali sevgisi, Ehlibeyt’e ve On İki İmamlara bağlılık, tenasüh inancı, devriye inancı, vahdet-i vücut anlayışı ile kültler olarak sıralanabilir. İkrâr ve musahiplik kurumu ile düşkünlük kurumları ise, Alevi-Bektaşi inanç dairesinin sosyal hayata dönük uygulamaları içeren boyutunda belirleyici olan unsurlardandır. İnancın kültürü, kültürün inancı karşılıklı olarak etkilediği ve şekillendirdiği noktada ise karşımıza “Dört Kapı Kırk Makam” anlayışı, “Güruh-u Naci” anlayışı, “İnsan-ı Kamil” anlayışı çıkmaktadır.
2.1.1. Teolojik Yapıyı Biçimlendiren Unsurlar
Teoloji, dinî grupların yahut düşünürlerin Tanrı ile ilgili inançlarından ya da öğretilerinden oluşan bir bütüne işaret eder ve “ilahiyat” kavramına karşılık gelir. Teoloji disiplini, dine ilişkin olguları konu alarak dinle ilgili geniş kapsamlı bir senteze ulaşmayı amaçlar (Cevizci, 1999: 840). Teoloji, olgusal olarak dinin kendisini değil, inanç sistemlerinin kendine ait müstakil yapısını inceler. Teolojik yapı, tek başına Tanrı inancından değil; bu inancın biçimlenmesinde payı olan inanç odaklı diğer unsurların da bir araya gelmesinden mülhem bir yapı arz eder. Kutsal kabuller üzerine biçimlenen ilahiyat sahası, teolojik bilginin içeriğini teşkil eder. Teoloji kavramı, inanç yapısına ait hinterlandı konu alan bir kavramdır.
Emile Durkheim, dinî kategorileri “inançlar” ve “ayinler” olmak üzere iki temel başlığa ayırır. Bu kategorilerden ilki düşünce ile ilgiliyken ikinci grubu oluşturan unsurlar hususi eylem biçimleri olarak tarif edilir. Birinci kategoriyi oluşturan inançlar, kutsalın tasarımına ilişkindir ve Durkheim’in ifadesiyle, “kutsal şeyler, tanrılar ya da ruhlar diye isimlendirilen kişisel varlıklardan ibaret değildir. Bir kaya, bir ağaç, bir su kaynağı, küçük bir taş, bir ağaç parçası, bir ev hâsılı herhangi bir şey kutsal olabilir.” (Durkheim, 2018: 41). Bu noktada Alevi-Bektaşi inanç sistemini biçimlendiren unsurlara temas ederken, kutsal kabullerinin tamamını göz önünde bulundurmak elzemdir.
Alevi-Bektaşiliği doğuran Türk heterodoksisi, Orta Asya’daki eski Türk inançlarıyla başlamış, Şamanizm ve Budizm ile mistik bir niteliğe bürünmüş, Zerdüşlük ve Maniheizm ile beslenmiştir. Yesevîlik ile İslam’ın ve İslam sûfiliğinin etkisinin yanında Horasan Melametiliğininin kalenderâne tavrı da Alevi-Bektaşi inancına eklenmiştir. Anadolu’ya gelinmesinin ardından neo-platonizmin eski Payen ve Hristiyanlık dönemi yerel kültürlerinin belli unsurlarıyla tanışan Alevi-Bektaşi inancı, 15. yüzyılda İran Hurufiliğinin, 16. yüzyıl başlarında ise Safevî Şîîliğinin motifleri ile buluşarak bugün bildiğimiz çehresini kazanmıştır (Ocak, 2016: 218). Buradan hareketle Alevi-Bektaşi inanç sisteminin kadim inanış biçimlerinden İslam inancına, birçok inanç ve kültür unsurunun iç içe geçmesi ile oluşmuş yeni bir terkip arz ettiğini ifade etmek mümkündür. Alevi-Bektaşiliğin çok katmanlı yapısının teolojik bağlamlı içeriğini teşkil eden unsurlar: Hak, Muhammed, Ali anlayışı, Ehlibeyt’e ve On İki İmamlara bağlılık ile kültler olarak sıralanabilir.

İLGİLİ YAZILAR
spot_img

Bizden Seçmeler