Cumartesi, Aralık 28, 2024
No menu items!
Alevilik - BektaşilikALEVİ OLUNABİLİNİR Mİ?

ALEVİ OLUNABİLİNİR Mİ?

ALEVİ OLUNABİLİNİR Mİ?
Ali Rıza UĞURLU – Dede
Telefondaki ses serzenişliydi. Tıp doktoru olduğunu söylüyordu. Tüm yaşamını insanların derdine derman olmaya adamıştı. Doçent olarak emekli olmuş günlerini araştırmaya vermiş, Aleviliği incelemişti. Bunca haksızlığa rağmen yüzyıllarca nasıl ayakta kalabilmişti. Onun merakıyla araştırmıştı. Sonunda bize ulaşarak yüreğinde yanan ateşi anlattı:

  • Ben Alevi olmak istiyorum, dedi telefondaki ses.
  • Alevi olabilirsin, dedim.
  • Alevi olmak için Alevi ana – babadan doğmak gerekiyormuş, kayıtlarınız öyle yazıyor, dedi.
  • Bu Aleviliğin söylemi değil, tam aksine Sünniliğin söylemidir. Aleviliğin önünü kesmek için aslı olmayan propagandadır. Yetmiş iki milleti kucaklama sevdasında olan inanç; nasıl olur da, Alevi olmak isteyenlerin önüne set oluşturur. Bu Aleviliğin inanç yapısına terstir.
  • Ama bu savı sizin kaynaklarınız yazıyor.
  • Sayın Hocam, bu güçlü propagandaya Aleviler bile inandırılmıştır.
  • Öyle ise?
  • İzniniz olursa sorunuza yanıt vereyim: Alevi: Hz İmam Ali’nin soyundan gelip de onun tasavvuf yolunu izleyenler ile onun soyundan gelen (Seyitlere) bir mürşide ikrar verip bağlananlara denir. Alevi sözcüğü bir soyun adıdır. Hz İmam Ali’nin ev halkı olarak kabul edilenler anlamındadır. Sonradan o yola ikrar verip bağlananlar da bu tanıma dâhil olmuşlardır. İslam’ın kutsal kitabı Kur’an der ki:
    “Ey Muhammed! De ki: Size getirmiş olduğum kurtuluşa karşılık bir ücret istemiyorum. Yalnızca Ehl-i Beyt’ime meveddetdinizi istiyorum” (Şura, 23)
    Ayette de ki meveddet sözcüğü mutlak sevgi ve bağlılık anlamındadır.
    Bu sevgi ve bağlılık kimin tekelinde olabilir ki?
    Alevi ana baba dan doğmayıp da sonradan Alevi olunabilecek ayete gelince:
    “Nuh Rabbine seslendi: Rabbim! Oğlum benim ailemdendi, doğrusu senin vaadin elbette haktır. Sen hükmedenlerin en iyi hükmedenisin.
    Allah: Ey Nuh! O senin ailenden sayılmaz, çünkü kötü bir iş işlemiştir. Öyleyse bilmediğin şeyi benden isteme. İşte sana öğüt, bilgisizlerden olma.” (Hud, 45 46)
    Bir Peygambere (Hz. Nuh) evlat olmak bile kurtuluşa ermeye yetmiyor. Hz. Nuh’un eşi ve çocuğu ona inanmadılar ve helak olanlardan oldular. Ama kurtuluşa ermek için o gemiye binenler kurtuluşa erdiler. O kurtuluş gemisine binenlerde Hz. Nuh’un akrabası değildiler. Soy ve ırk orada sorulmadı…
    Yüce Allah, evlat olmayı salt aile bağı ile yükümlü kılmamıştır. Ona teslim olmayı, ona bağlanmayı da evlat saymıştır. Başka bir ayeti kerime de:
    “Ey inananlar! Allah’ın gazabından sakının. Ona ulaşmak için vesileye (Mürşid’e) bağlanın ve onun yolunda çok gayret sarf edin ki kurtuluşa eresiniz.” ( Maide 35)
    Ayette geçen vesile Allah’a ulaşmak için kullanılan tanımdır. Örnek verecek olursak: Ağacın çiçek açması meyve vermeye vesiledir. Bulutlar yağmura vesiledir. Bunun gibi…
    Başka bir ayeti kerimede de:
    “O seninle el tutuşup sözleşenler var ya, onlar gerçekte Allah ile bey’atleşiyorlar. Allah’ın eli onların ellerinin üstündedir. Kim ahdi bozar, döneklik ederse kendi aleyhine döneklik etmiş olur. Ve kim Allah’a verdiği sözde vefalı davranırsa Allah ona büyük bir ödül verecektir.” (Fetih, 10)
    Ayette de görüldüğü gibi o gün Hz Muhammed Mustafa’ya el verenler, bugün Allah resulünün soyundan gelenlere el (ikrar) verilerek Alevi olunabiliyor.
    Olunduğunu örneklendirecek olursak:
    Hür şehit: Yezid’in ordusun da subay olan, Yezid’in tarafı iken Hz İmam Hüseyin’in safına geçip hürlüğü ve şehitliği seçmiştir. Hür şehidin Aleviliği tartışılabilir mi?
    Edip Harabi: Sünni iken ikrar verip Alevi olmuş, tarihe damgasını vuracak deyişler yazıp Aleviliğini yaşamıştır. İnancını ne güzel tanımlamıştır:
    Berzahtan kurtuldum çıktım aradan
    On yedi yasında doğdum anadan
    Muhammed Hilmi Dede Babadan
    Çok şükür hamdolsun geldim imkâna
    Çok genç yasında, Merdiven Köyü dergâhında M. A. Hilmi Dede Baba’ya ikrar verip tarikata giren Harabi, hayatinin sonuna kadar bu ikrara sadik kalmış, şiir ve nefesleri ile Alevi edebiyatının en kudretli üstatlarından biri olmuştur.
    Alevi olmadan önceki halini söyle anlatır:
    “Abdestimi alır, taştan duvara karşı bir kalkar bir yatardım. Savmi salâtı bırakmazdım. Cennetle huri – gılman sevdası vardı gönülde. Beş vakte beş katardım, çok namaz kılardım, camileri gezerdim. Allaha vasıl olmak böyle olur sanırdım.”
    Yeniden doğuş ona yeni düşünceler yeni inançlar getirir ve ona su mısraları yazdırır:

Allah idi muradım
Gece gündüz onu aradım
Derlerdi hiç bulunmaz
Çünkü o lâmekândır

Miraca nail oldum
Bir haylice zamandır
Hariç değildir Allah
Me’vasidir o dergâh

Âşık Dertli: Sünni iken Aleviliği seçmiş, nice deyişler yazmış, yola bağlılığını canını ortaya koyarak ispat etmiştir. Aşk ehli olup şu dizeler gönülden saçılmıştır:

Âşık-ı sadık muhibbi Mustafa derler bize,
Dert ile gayretkeşi Ali Aba derler bize,
Biz güruha sorsalar ey kavim siz kimlersiniz?
Tabii Şah-ı Velayet-i Ali Aba derler bize.

Aşk ile tığlar çeküp münkire karşı durmuşuz
Ol sebepten kavmi Süfyan eşkiya derler bize.
Can-ü Başı terk eyledik bizler imameyn Aşkına
Bende i Şahı Şehidi Kerbela derler bize.

Gerçi ben bir (DERT)” liyim derdim yetimler derdidir,
Çek elin bizden Tabiba bi deva derler bize.

Kaygusuz Abdal: Abdal Musa Sultan Hazretlerine ikrar vererek Alevi olmuş ve sonradan da velilik makamına yükselmiş, adı anıldığında niyazlar edilmiştir.

Aşık olsam adım tenbel Alayi
Eğer sofi isem derler mürai
Ha bir cenkdir biri birin beğenmez
Arifler Hak’dan özge nesne bilmez
….
Ko sözü fariğ ol Kaygusuz Abdal
Ki sözden açılur cümle kil ü kal

Genç Abdal: Çağına damgasını vuran bu şairde sonradan Alevi olmuştur. Ve bu örnekleri çoğaltabiliriz.
Anadolu’nun yüce piri Hacı Bektaş Veli Balkanları irşad edip, kılıçsız, topsuz, tüfeksiz gönüllere cihat ederek, Hz İmam Ali’nin yolu olan Aleviliğe dâhil etmiştir.
Alevilik soyun ve ırkın adı değil, inancın adıdır. Allah dostlarına dost edinmeyi (Tevella) Allah düşmanlarından beri olmayı (Teberra) ve bir mürşide ikrar verip el almayı, eline, diline, beline (EDEB) sahip olmayı becerebilen her insan Alevidir, Bektaşi’dir.
Bu topraklar 9. Yüzyıldan itibaren Aleviliğin dergâhında okumuş Erenler, evliyalar, velilerin nefesleriyle hayat buldu. Alevilik İslam’ın irfan yoludur. O irfan yolundan şekilsiz, şölensiz gitmek isteyenlerin uçsuz bucaksız varacağı yolun adıdır.
Kişi kendi hakikatini arıyor ise kendini bilmelidir. Kendini bilen vicdan sahibidir. Kendini bilene insan denir. Varlığın bilincinde olana Alevilikte insan denilmiştir. ”Ünsiyeti Hak” insandır. Hakkın muradı da budur. Çünkü inanç barıştır, huzurdur, felaha ulaşmaktır. İnsanın iç dünyasıyla barışması gerçek müminliktir. Alevilik bunu arar. “Cebiri, şiddeti, kin ve nefreti” reddeder. “İncinsen de incitme” der.
Alevi kavramı ulviyetten gelir. Ulviyetin kaynağı da haktır. Onun için İslam’ın kendisi Aleviliktir. Böylesi uçsuz bucaksız kâinatın tamamını kuşatıp Cem eden bir inanç dar kalıplara büründürülemez, O cehaletin işidir. İmam Ali sevgisi kimsenin tekelinde değildir. Kendi içimizdeki kandilimizi uyandırarak aydınlanmayı kendi içimizde yakmalıyız.
Bir ayeti kerimede: “Batıl üzere kurulan sevgi yaşamaz, Hak üzere kurulan sevgi yaşar” der.
Konuyu toparlayacak olursak: Alevilik bir inançtır. Ucu, bucu olmayan kutlu bir yolun adıdır. Kabesi insandır. Yani insan merkezlidir. “Ete kemiğe büründüm yunus diye göründüm” deyip insanlığın son aşamasına erebilmektir. İnsanlar nasıl özgür iradeleriyle Sünni, Şafi, Hıristiyan olabiliyorsa, bu inançta olanlar da Alevi olabilirler. Senin annen baban Alevi değildir, sen Alevi olamazsın demeye kimsenin hakkı ve haddi yoktur. Bunu söyleyen kişi bilinmelidir ki Aleviliğin inancından habersizdir, yolun cahilidir.
Bir Alevi; Aleviliğin gereğini yerine getiriyorsa Alevidir. Yerine getiremeyenler anası ve babası Alevi de olsa Alevilikten nasipleri yoktur.
Yukarıda örneklerini verdiğimiz nice gönül insanları Alevi değilken, “Hak Muhammed Ali” kutlu yoluna nail olmuş ve ölümsüz eserler bırakarak dünyamızdan ayrılmışlardır. Bir Alevinin hiçbir zaman, “Şekil eleğinde takılı kalması beklenmez.” Buradaki amaç, ondan, şekillerin ve kelimelerin ardındaki manayı keşfetmesidir. Bu manayı keşfedip “Hak Muhammed Ali” yoluna talip olmak isteyenlerin önünde hiçbir engel yoktur. Bu engeli koyanların Hz: imam Ali’den nasipsizlerdir. Akın akın Aleviliğin gül bahçesinden nasiplenmek isteyenler gelmektedirler. Hayırlı olsun Hocam” dedim ve telefonumu kapadım.
Yaşanmış bir olayla konumuza son verelim:
“İsmini sürekli duyuyordum. Köyüme gidince kendisini de tanıdım. Çok tutucu bir köyde oturuyordu. Bir ara cami hocalığı da yapmıştı. Dini iyi okumuştu. Arayışı bitmemiş Alevi kitaplarını da okumuştu. Onun arayışı babamı bulmakla noktalanmıştı. Hüseyin amca babamın ikizi olmuş, Şemsi Tebriz, Mevlana misali ondan ayrılmaz olmuştu. O kadar turaptı ki insan laf söylemeye çekiniyordu. Köyünden uzaklaştırmışlardı. Bir gece uyanınca 50 yıllık eşinin elinde bıçakla beklediğini görür ve bir kulübe yaparak köy dışında yaşamaya başlamıştı. Sakallarını uzatmıştı. Alevi olmuştu. Babamı müsahip olmak için zorluyordu. Ailesinin rızasızlığı nedeniyle babam müsahipliğini erteliyordu. İbrahim dedenin türbesinde son olarak gördüm Hüseyin amcayı. Herkes kurbanı paylaşma peşindeyken o türbenin başında gözyaşlarıyla dua ediyordu. Bir sabah kulübesinden kalkıp evine gidiyor ve eşine banyo yapacağını söylüyor. Banyosunu yapıyor, eşinden razılık istiyor. Köyün tamamını dolanıyor rızalık alıyor. Köylüler delirdi diyorlar. Ertesi gün kulübeden çıkmayınca kapıyı kırıp içeri giriyorlar, Hüseyin amcanın sağ eli başının altında teslim olmuş.
Köylüler “ahh Hüseyin amca! Deli değil veliymiş bilmedik,” diyorlar …
Ruhun şad olsun Hüseyin amca. Niyazım odur ki sevdiklerine, Ehl-i Beyt’ine ulaşmışsındır.
Son söz: Hüseyin amca Sünni kökenliydi onun Aleviliği seçmesine ve olmasına karşı duracak aklı başında kimse var mı acaba?

Alevi köyde doğan Alevi olmaz
Alevilik ırktan soydan yürümez
İki kez doğmazsa bir can
Demezler o kişiye kâmil insan… (Kusuri)

Pirimiz Hacı Bektaş Veli’nin nefesiyle Yolumuza davet edelim canlarımızı, dostlarımızı, kardeşlerimizi …

Dostlarım, kardeşlerim, canlarım.
Kaldırın başlarınızı,
Suçlular gibi yüzümüz yerde,
Özümüz darda durup dururuz.
Kaldırın başlarınızı yukarı,
Bize göz verildi, gözleyin diye,
Dil verildi, söyleyin diye,
Kulak verildi, dinleyin diye,
El, gövdede kaşınan yeri bilir,
Dert bizde, derman ellerimizdedir,
Ararsan bulursun, Verirsen alırsın,
İnanmazsan, gelir görürsün.

Herkes Alevi olabilir mi? nasıl Alevi olunur? Kimler Alevi olur.

Alevi Hünkâr Hace Bektaş, “kimler Alevi-Bektaşi olabilir” sorusunu; “benim evladım, sulbümden (belimden) gelen değil, yolumdan gidendir” diyerek yanıtlıyor.
Yani, “oğlum-kızım da olsa eğer YOL’u sürmüyorsa (yaşamıyorsa), O kişi Alevi değildir” diyor. Dolaysıyla Alevi YOL’una intisap etmeyi kabul edip, YOL’un kurallarına uyacağına dair önce kendine, özüne ikrar vermesi, ikrarında durması daha sonra da YOL’a ikrar (söz) vermesi ve onu yaşaması gerekir. Cemevine giderek bu ikrarını cem erkânında, Mansur Darı’nda, pir (dede) huzurunda tekrarlaması gerekir.
Aleviler ibadetlerini sessizce, huşu ve dinginlik içinde yerine getirir, reklam etmezler. Günlük yaşamda herhangi birinin ibadetini yerine getiriyor olması, o kişiye üstünlük sağlamadığı gibi, yerine getirmeyen kişi bakımından da bir eksiklik söz konusu değildir. Çünkü kişi sadece vicdanına ve YOL’a karşı sorumludur ve bir eksiklik varsa bu durum sadece pir divanında, yani görüm anında ortaya çıkar, belirlenir.
Peki, kişinin Alevi olması için ‘ben Aleviyim’ demesi ve özüne (kendine) ve pirine ikrar vermesi yeter mi?
Elbette yetmez;
Herhangi bir can; ‘ben Aleviyim’ dediği andan itibaren Aleviliğe adım atmış olur ama bu ikrar, deryayı fethetmek için deryanın kıyısına gelmek gibidir; yani daha kat edecek çok menzil ve irşad makamları vardır. Dolaysıyla Cemevine salt YOL’a girmek için değil, edep-erkân içre olmak, o maneviyatı yaşamak ve‘insanlaşmak’ için gidilir.
Kişinin Cem’e girmesi ve pir (dede) darına durup niyaz olması için aşağıdaki aşamalardan mutlaka geçmesi gerekir;
1- Musahip ya da yol kardeşi edinmesi,
2- Yol’a alınması,
3- Görgüden geçmesi.
MUSAHİPLİK
Musahiplik, Alevi Kızılbaş Yolunun dedegan kolunun almazsa olmaz ritüellerinden biridir ki, hele de kent yaşamında bu ritüelin kurallarını yerine getirmek hayli zor hatta imkânsız gibidir. Ancak YOL’un Babagan Kolu Postnişin Makamı, bu geleneği reforma tabi tutarak kolaylaştırmış ve en yakın arkadaşlarınızdan biriyle, (Aleviliğe intisap etmeye niyet eden kişi kadınsa kadın, erkekse erkek arkadaşıyla) Yol Kardeşi olmayı önererek bu müşkülün aşılmasına olanak sağlamıştır.
Musahiplik, Alevilerde yol kardeşliği anlamında kullanılır. Bu kardeşlik ‘kan kardeşliği’, kan yolu ile akrabalık dışında kurulan sosyal ve toplumsal bir akrabalıktır. Kan bağına dayanan akrabalık bir anlamda zorunlu akrabalık iken, bu, tamamen gönüllülük esasına dayalı bir akrabalıktır. Musahiplik makamı; malı mala, canı cana katmaktır.
YOLA ALINMA
Kişinin Alevi-Bektaşi yoluna alınması amacı ile yapılan cemdir. Genellikle çocukluktan buyana yol içinde olan ve cemlere katılan Aleviler için yola alınma söz konusu değildir. Bu nedenle bu cem nadiren yapılmaktadır. Bazı bölgelerde gençler ve musahipli olmayanlar yola yani ceme alınmadıkları için, ilk defa musahip kavline girip, musahibi ile birlikte hem yola alınma, hem de musahip cemi birlikte yapılmaktadır. Bir de Alevilik yoluna dışarıdan girmek isteyenler uygun görüldüğü takdirde, ‘ikrar verme cemi’ ile yola alınırlar. (C. Ulusoy, 1986: 261)
SORGU, GÖRGÜ, GÖRGÜDEN GEÇME
Ceme katılan kişi, (kadın-erkek) pirin darına çıkar niyaz eder ve sorgusu başlar. Dede, cem ehline döner ve sorar; ‘bu kişiden ağrınan incinen, alacağı olan, haksızlığını gören, küs-dargın olan var mı’ der… Maruzatı (şikâyeti) olan kişi(ler) meydana çıkar, halleşilir, halleşmeyenlerin, (alacaklının hakkını vermeyen-inkâr eden, barışmayan, cem ehlinin belirlediği rızalığı reddedenler) görgüsü yapılmaz, cemden dışarı çıkarılır.
Müşküllerin hallinden sonra dede, kişiye tekrar sorar; ‘ey can; seni sana, seni Hakka havale ediyorum; döktüysen doldur, ağlattıysan güldür. Ey cem ehli canlar; tekrar ediyorum, Mansur Darında duran bu candan ağrınan incinen varsa ya şimdi söylesin ya da ebediyen sussun; şimdi söyleyin, bu candan kan-i rıza mısınız’ diyerek üç kez tekrarlar. Kimsenin çıkmaması halinde o can, geride bırakılan yılın hesabını vermiş, görgüden geçmiş olur.
Dara duran canlar, darın, görgünün ne olduğunu, ertesi yıl katılacağı görgüye değin nasıl yaşaması gerektiğini, kolu-komşunun malına, ırzına-namusuna, ağacın, böceğin hukukuna saygılı olacağını, bundan böyle yaşamını hangi disiplin içinde süreceğini Yol içinde, Yol ehlinden öğrenmiştir. Vicdanı, her davranışını ve düşüncesini bilmekte, hata ve yanlışlarında kendisini ikaz etmekte, esirgemektedir. Yol içinde vicdan, başat konumdadır; kişi önce kendi vicdanında temize çıkmalı, sonra Pir Divanına durmalıdır. Çünkü iş ve işleğinin hesabını öbür dünyada değil bu dünyada verecek, ‘kıldan ince kılıçtan keskin köprüden’ bu dünyada geçecektir.
Yaradan her cana, hepimize, geçmişimizin hesabını verebilmeyi, kolunun, komşunun, ağacın, kuşun, deryadaki balığın, tüyü bitmedik yetimin hakkını yemeden, hukukunu gasp etmeden yaşamayı nasip eylesin…
Aşk ile,
Allah, eyvallah…
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği eski Başkanı Murtaza Demir. 20.08.2014

İLGİLİ YAZILAR
spot_img

Bizden Seçmeler