Cuma, Aralık 27, 2024
No menu items!

SEÇİL TÜRESAY
secilturesay@diken.com.tr

Yıl 1993. Yer Sivas. Pir Sultan Abdal Şenlikleri’nin düzenleneceği bir gün olarak planlanmıştı 2 Temmuz. Ancak ‘şenlik’le değil ‘katliam’la sona erdi. Aralarında Nesimi Çimen, Asım Bezirci, Hasret Gültekin, Metin Altıok’un, semah ve tiyatro ekiplerindeki gencecik insanların ve iki otel çalışanının bulunduğu 35 ‘can’ yakılarak öldürüldü. Ve, 2 Temmuz, Türkiye tarihine, ülkenin en kara günlerinden biri olarak geçti.

Sivas Kültür Merkezi’ndeki etkinlik sırasında öğleden önce taşlı sopalı saldırı düzenleyen 250 kişi, gün içinde ‘çoğalarak’ organizasyona katılanların kaldığı Madımak Oteli’nin önünde 15 bin kişiye ulaştı. Çok geçmeden otel ateşe verildi. Yangından aralarında yazar Aziz Nesin’in bulunduğu 51 kişi yaralı kurtuldu. Geriye tarifsiz acılar, yarım kalmış yaşam öyküleri, hayatını kaybedenler arasındaki halk ozanı, şair, yazarların tamamlanamamış eserleri ve vicdanlı bireylerin yanıtını araması gereken sorular kaldı.

124 kişi hakkında dava açıldı. 21 Ekim 1993’te, Ankara 1 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde başlayan yargılama süreci sonrasında avukatlar, mahkeme kararının ‘taraflı, hukuka ve adalete aykırı’ olduğunu savunarak temyize gitti. Yeniden yargılama başladı. 28 Kasım 1997’de 33 sanık idam, 14 sanık 15 yıla kadar değişen hapis cezalarına çarptırıldı. 2002’de idam cezasının yürürlükten kaldırılmasıyla bu cezalar ağırlaştırılmış müebbete çevrildi.

Kilit isim, dönemin Sivas belediye meclisi üyesi Cafer Erçakmak ve Yargıtay’ın 1997’deki bozma kararından sonra firar eden sekiz sanık ise ‘yakalanamadı.’ Davanın firari beş sanıkla ilgili kısmı, 13 Mart 2012’de zaman aşımından düşürüldü. 2014’te, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvuru yapıldı. Salı günkü (29 Haziran) toplantısında, yargı sürecinin etkisiz olduğu gerekçesiyle yapılan başvuruyu görüşmesi beklenen AYM, başvurunun görüşülmesini erteledi.

Dönemin başbakanı Tansu Çiller, “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir” dedi. Sanıkların avukatlığını üstlenenler arasındaki Refahyol iktidarının adalet bakanı Şevket Kazan onları hapishanede ziyaret etti.

Tarihi 1-4 Temmuz olarak belirlenen şenliği düzenleyen komitenin başkanı ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin o dönemdeki genel başkanı Murtaza Demir’le, 28’inci yıldönümünde o günü konuştuk…

Yıllarca müteahhitlik yaptıktan sonra memleketi Sivas’ın Banaz köyünde emekli hayatı süren Demir, 43 yaşındayken şahit olduğu katliamdan yaralanmadan kurtulanlardan. “Sülale boyu oradaydık” diyen üç çocuk babası Demir, ‘Ateş-i aşk: Sivas katliamı’nın gerçek hikayesi’ adlı bir de kitap yazdı.

O günü anlatabilir misiniz? Şenliğe kaç kişi katılmıştı, önce kültür merkezinde bir saldırı oluyor değil mi?

Sivas Kültür Merkezi 2 bin kişilik. İçerisi doluydu, dışarıda olanlar vardı yani yaklaşık 3 bin kişi. Önce valilik önünde protesto başladı. Sonra merkezin önüne gelen bu militanlar taş ve sopalarla dışardakilere saldırmaya çalıştı. 250 kişiydiler. Polisler eskort yapar gibi önlerinde yürüyordu. Polisin yüzü eylemcilere karşı olmalı ama orada arkası dönüktü. İçeri haber gelince kendi gücümüzle püskürttük. Slogan atarak gittiler.
‘Ertesi gün gidecektik’

Laiklik karşıtı sloganlar attıkları basına yansımıştı. Örnek verebilir misiniz?

“Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu Sivas’ta yıkılacak”, “Sivas laiklere mezar olacak”, “Sivas Aziz Nesin’e mezar olacak” gibi sloganlar atıyorlardı (Salman Rüşdi’nin kitabı ‘Şeytan Ayetleri’ni Türkçe’ye çevirten Nesin, hedef gösteriliyordu. Aziz Nesin aleyhine de bildiri dağıtılmıştı).

Saldırganları püskürttükten sonra ne yaptınız?

“Sivas bu etkinliği, bu kardeşlik çabalarını reddediyor; istemiyor bizi” dedik ve etkinliği iptal edip Banaz’a geçme kararı aldık. Ertesi gün gidecektik. Kültür merkezindekileri tahliye ettik otobüslerle. Biz de otele döndük. Sanatçı, ozan ve şairler Madımak Otel’de kalıyordu. Kaybettiğmiz, semah ve tiyatro ekiplerindeki gençler evlerde kalıyordu ama onları görmek, fotoğraf çektirmek için otele gelmişlerdi.

Bu gerici, ırkçı, dinci militanlardan kurulu 250 kişilik grubun liderleri -ki bunlar kaçtı, yakalanmadı, yurt dışında yaşıyorlar, onlar provoktatördü- cuma namazından sonra Paşa Camii’nde bildiri okuyor. “Bunlar dinsiz, Kemalist” diye insanları kışıkırtan bir bildiri. Halkı kışkırtıp arkalarına takıyorlar yukarıdaki camiye gidip o cemaati de alıyorlar. Çevredeki esnaf, bu işe tepki gösterenler, dışarıdan gelen Kuran kursu, imam hatip lisesi öğrencileri de katılıyor. Belediyenin çeşitli birimleri bunun için seferber oluyor. Büyük Birlik Partisi (BBP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) militanları seferber edeiliyor. Sayıları 5-6 bine kadar çıkıyor.

Akşam otelin önünde 15 bin kişi olduğu biliniyor. Öyle öfkeli bir kalabalık saatler süren bir ‘toplanma süreci’nin ardından otele yürüyor. Kimse müdahale etmedi mi, kolluk kuvveti tarafından engellenemez miydi sizce?

Kültür merkezi önünde attıkları sloganları atıyorlardı. Büyük kentlerde gördüğümüz polis ve jandarma yoktu. Gayet sevimli, gayet toleranslı. “Yapmayın, etmeyin” diyen vardır kuşkusuz ama copunu çıkaran, gaz sıkan, havaya ateş açan, zor kullanan bir kolluk kuvveti yoktu.
‘Kolluk kuvveti havaya ateş açsa yaşanmazdı’

Kritik gerçek şu havaya bir el ateş açsaydı bir kolluk kuvveti bu olaylar, bu katliam yaşanmazdı. Bu kadar net! Havaya ama insana atmasın tabii. İnsanlar kaçar giderdi. Polisin kararlılığını gösterirdi bu.

Takviye istendiği doğru mu başka kentlerden?

Takviyeye filan gerek yoktu ki! Mesela Temeltepe’de 15 bin asker vardı. Diyorum ki bir el ateş! Jandarma il Komutanlığı 150 metre, Sivas Emniyet Müdürlüğü’ne 200 metre mesafede Madımak’a Kentin ortası orası.

Dönemin Refah Partili belediye başkanı Temel Karamollaoğlu’nun bir konuşma yaptığını biliyoruz….

Belediye başkanı şehreminidir, kente gelen konuklar onun sorumluluğundadır. Karamollaoğlu öyle davranmadı. Evet bir konuşma yaptı ama yasak savmaydı. Bu sonucu hazırlayanlardan biri.

Siz otelde miydiniz, içeride ne yaptınız?

Oteldeydim. Aziz Nesin’in önerisiyle bir mektup yazıldı. Özetle, “Biz yurttaşız emniyetimizden devlet sorumludur. Kıstırılmış durumdayız, devletin bizi koruma konusunda herhangi bir kararlığını göremiyoruz, önlem alınmasını talep ediyoruz” denen bir mektup. Asım Bezirci kaleme aldı. Altına imza attık.

Mektubu nasıl ilettiniz o ortamda?

Mektubu aldım, başkanım sonuçta da nasıl götüreceğim? Turizm müdürü, “Çıkarırım ama nasıl döneceğine karışmam” dedi. Çıktık. Polis eşliğinde valiliğe gidip mektubu ilettim. Valinin yanında emniyet müdürü, tugay komutanı general, il jandarma komutanı, bir de siyah gözlüklü bir adam mutemelen istihbarat birimindendir. Okudular, düşündüler ne yaparız ne ederiz. “Otobüs verebilirsiniz” dedim ben. “Otobüsü kırarlar” dediler. Otobüsü kırmak yerine bizi yaktı insanlar. Ben geldiğim yönden kalabalığın içinden döndüm, koşarak polislere kapıyı açtırıp içeri girdim.

Oteli nasıl ateşe verdiler?

Küçük bir pencere vardı. Sırayla izliyorduk dışarıyı. Benzinlikten benzin alıp araçların üzerine döktüler. Araçları ters çevirdiler. Büyük bir ateş ortaya çıktı. Önce perdeler yanmaya başladı.
‘Zemine sıçrayınca kurtuluş olmadı’

Sonra zemine sıçradı zemin yanınca zaten kurtuluşumuz olmadı. Yerler halıflkes kaplıydı. Petrol gibi yanıyordu. Simsiyah bir duman, zifiri bir karanlık nefesimiz kesiliyordu. Kaybettiğimiz insanların da zaten o zift nefes yollarını kapatmış. İki gün zift aktı burnumdan.

Sizce, olayların bu boyuta gelmesinde, yangının önlememesinde sorumlu kim ya da kimler?

Emniyet müdürü ve vali bu olayın önlenmesini istemelerine karşın pek de dirayetli devlet adamı niteliğini gösteremediler. İstemeden de olsa kişiliklerinden, yöneticilik tarzlarından kaynaklı olabilir. Ama jandarma komutanı ve tugay komutanı bizi kurtarmak istemedi bu kesin.
‘Merkezi idare bypass etti’

Merkezi bir yüksek irade siyasi irade sivas yerel yönetimini bypass etti. Orada asker ve jandarmaya ulaştı. Muhtemelen polisin bazı birimlerine de ulaştı net bilmiyorum. Ama askere ulaştı kesin çünkü asker asla müdahil olmadı. Ve, bu provokasyon, bu katliam gerçekleştirildi.

Kurtulanlar nasıl dışarı çıkabildi?

Aziz Nesin odasından yangın merdiveniyle alındı. Bir belediye çalışanı tarafından aşağı atılmak istendi o sırada. Ben ve diğer kurtulanlar iki bina arasında boşluk vardı, hava boşluğu oraya girerek kurtulduk. Oradan BBP il merkezine geçtik ve polis bizi arka kapıdan çıkardı. Saat 21:00’i geçiyordu.

En çok içinizi yakan şey desem…

Hepsi çok yüreğimi yaktı. Hepsi tanıdığım insanlardı. Birlikte çalışırdık derneğin genç semah ve tiyatro ekibiyle. Sevgilisi olanlar vardı, evlenmek üzere olanlar vardı. Bunların hepsinin şahidiyim. Yaşananlar hala yüreğimi yakıyor. Türkiye’nin vicdanı yakıldı. Türkiye’nin barışı, kardeşliği yakıldı. Türkiye’ye kast edildi. Hala travması sürüyor.

Ya yargı süreci…

Zamana yaydılar. Sonra da, “Zaman aşımı” deyip kapattılar. Gereken cezayı almadılar. Zaten Sedat Peker şimdi anlatıyor o dönemin bir takım ilişkilerini.
‘Aleviler katledilerek bugünkü iktidarın temelleri atıldı’

Sizce direkt Alevilere karşı bir saldırı mııydı?

Geldiğimiz noktadan baktığımızda Alevi-Sünni çelişkisi üzerinden Aleviler katledilerek bugünkü iktidarın temelleri atıldı ve ayrışma noktasına geldi ülke. Sonrasında da bu katiller milletvekili, belediye başkanı, meclis üyesi, bürokrat oldu. Alevi-Sünni çatışması Tayyip Erdoğan hükümetinin zeminini oluşturdu.

Muhalefet partileri ve sivil toplumun tepkisini nasıl değerlendirirsiniz? O gün ve bugün için soruyorum. Yeterince arkasında duruldu mu sizce meselenin?

Vicdanı olanlar bizim yanımızda durdu. Vicdan taşımayan, karanlıkta yaşayan bir kesim, “Oh olsun” dedi; sevindi. Bayram etti. Ne yazık ki cehaletin insanlar arasındaki boyutu bu. Aradan 28 yıl geçti bugün dünden çok daha kötü. O dönemde sivil toplum kuruluşları vardı. Bugün yok onlar, isimleri var sadece, görüntüde varlar. İktidar, sivil toplum kuruluşlarına, meslek örgütlerine büyük baskı uyguladı.

CHP üyesiydiniz ama artık değilsiniz diye biliyorum. Neden?

CHP parti üyesiydim Yazıcıoğlu’nun (BBP’nin eski başkanı) mezarını ziyaret ettiler çelenk bıraktılar istifa ettim o gün.
‘Madımak’ın kültür merkeziyle alakası yok’

Madımak Oteli’nin kültür merkezine dönüştürülmesinden memnun musunuz?

Kültür merkezi olmadı orası alakası yok. İl özel idaresi oraya yerleşti. İki katilin de adını yazdılar. Hatta aileler çocuklarının isimlerini sildirmek için, “Onlarınkiyle bizim çocuklarımızın adları yan yana olmasın” diyerek dava açtı.
2015’teki yürüyüşten. Fotoğraf: DHA

Psikolojik destek aldınız mı?

Psikolojik destek almam gerektiğini çok sonra öğrendim. Ciddi bir biçimde psikolojim bozulmuştu. Destek alınması gereken bir durum olduğunu fark edemedim o dönemde. Sonradan bir doktor tahlil filan yaptıktan sonra, “Psikolojik destek aldınız mı” diye sordu, “Yok” dedim.

Yıldönümünde ne yapacaksınız, yani cuma günü?

Her yıl olduğu gibi Sivas’ta bir yürüyüş yapılacak ve otelin önüne çiçek bırakacağız.

İLGİLİ YAZILAR
spot_img

Bizden Seçmeler